Nüfus Broşürü

Nüfus Broşürü 2025-06-24T09:54:00+00:00







 

 

 

simge, sembol, yazı tipi, grafik, logo içeren bir resim

Yapay zeka tarafından oluşturulan içerik yanlış olabilir.

 

 

 

TÜRKİYE NÜFUSUNDAKİ DEĞİŞİKLİKTEN

ENDİŞE DUYMALI MIYIZ?

 

 

 

GÜÇLÜ TÜRKİYE İÇİN

NÜFUSUN ARTMASI
DEĞİL,

NİTELİKLİ ve
SAĞLIKLI OLMASI ESASTIR.

 

 

SSYV 2023 Burs Başvuru Tarihleri Açıklandı | Öğrenci İşlerim Atatürk’ün önderliğinde | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

2025

1.  GİRİŞ

Bu kitapçık, ülkemizde nüfus artışına yönelik politikalara
karşın;

·       
Sağlıklı,
ailesi tarafından yeterli bakım verilen, sevgiyle büyüyen, nitelikli nesiller
yetişmesi,

·       
Çiftlerin
aile planlaması kararlarını özgürce almaları için uygun atmosferin sağlanabilmesi;

·       
En
temelde mevcut politikaların kadınların üreme/ürememe haklarına müdahalesinin
sonlanmasına yönelik savunuculuk yapmak amacıyla halk sağlığı profesyonelleri
tarafından oluşturulmuştur.

Ülkemizin nüfusundaki değişiklikler günümüzde gerek yönetim
çevrelerinde gerekse toplumda gündemin ön sıralarında yer alıyor. Hatta,
nüfusla ilgili gelişmeleri ülkemizin varlık – yokluk (beka) sorunu olduğunu
savunanlar var. Bu görüşten yola çıkarak ülkemizdeki doğurganlık hızlarının
yükseltilmesi için önlemler alınması hakkında bazı girişimler başlatıldı, Nüfus
Politikaları Kurulu oluşturuldu, gençlerin evlenmeleri ve çocuk sahibi olmaları
için teşvikler planlandı.

Türkiye’nin nüfus yapısındaki değişiklikler, toplam
doğurganlık hızının düşmesi, yaşlı nüfusun artması gerçeği ileri sürüldüğü gibi
bir endişe kaynağı olarak mı görülmelidir? Bu konuda acil önlemler gerekli
midir? Nüfus yapısındaki değişiklikler gerçekten ülkemiz için bir varlık –
yokluk sorunu mudur? Yoksa, nüfusumuzdaki değişiklikler ileri sürülenlerin
aksine olumlu bir gelişme midir? Doğurganlığı arttırmak için öngörülen önlemler yarar değil,
tam tersine ülkemiz için sakıncalı olabilecek bazı sonuçlara yol açabilir mi?

Ülkemizde 1965 yılında bir yol ayrımına gelinmişti,
doğurganlığın kontrol altına alınması (antinatalist politika) yolu seçildi.
Günümüzde ülkemizin yeniden bir yol ayrımında olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut
durum devam mı ettirilmeli, yoksa nüfusu arttırıcı (pronatalist) politikaya mı dönülmeli?
Bu sorunun yanıtı bilimsel bazı gerçekleri ele almayı gerektirmektedir.

 

 

 

2.  TÜRKİYE’DE NÜFUS POLİTİKALARININ KISA TARİHÇESİ

Cumhuriyetin
ilk yıllarında Balkan, Dünya ve Kurtuluş savaşlarından çıkan Türkiye’nin nüfusu
çok azdı. İşgücü sıkıntısı vardı. Hükümet haklı olarak doğumları arttırıcı (pronatalist) politikayı benimsedi. Çocuk
ödenekleri, vergi muafiyetleri, onursal teşvikler uygulandı. 1927 yılındaki
nüfus sayımında 13 milyon olan nüfusumuz, 1965 yılında 31 milyonu aşmıştı.

1960
yılında kurulan Devlet Planlama Teşkilatı uzmanları mevcut nüfus artış hızıyla
ekonomik ve sosyal kalkınmanın mümkün olamayacağını gördüler. Sağlık
Bakanlığının da istenmeyen gebeliklerden ve sık doğumlardan kaynaklanan sağlık
sorunları nedeniyle verdiği destekle 1965 yılında devrim niteliğinde bir
dönüşüm yaşandı; 557 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun çıkartılarak
nüfus artış hızını yavaşlatan (antinatalist)
politikaya geçildi. O zamana kadar yasak olan doğum kontrolü yöntemleri serbest
bırakıldı.

1983
yılında bir adım daha ileriye geçilerek 2827 Sayılı Nüfus Planlaması Hakkında
Kanun
çıkartılarak “Rahim içi araç” (RİA) uygulamasında hekim dışı sağlık
personeline de yetkiler tanındı ve rahim tahliyesi ile gebeliğin
sonlandırılması yasallaştırıldı.

1982
Anayasasıyla bu uygulamalar en yüksek düzeyde ifade edilerek aile planlaması
hizmetleri bir devlet sorumluluğu olarak tanımlandı.

 

 

 

3.  KAVRAMLAR

 

Nüfusla ilgili bazı
kavramlar akıl karıştırmaktadır. Bu kavramların doğru tanımlarını bilmek nüfus
politikalarıyla ilgili kararların alınmasına katkı yapacaktır.

 

ü Nüfus planlaması, bir
devlet politikasıdır. Nüfusun sayısal ve niteliksel olarak planlanması anlamına
gelir. Nüfusu arttırıcı (pronatalist) politika
benimsenirse, doğumları teşvik edici önlemler uygulanır. Nüfus artış hızını
yavaşlatıcı ve aşırı doğurganlığı önleyici (antinatalist)
politika benimsenirse, doğum kontrolü yöntemleri uygulanır.

ü Aile planlaması, tıbbi
bir terimdir. Kadınların, doğan çocukların, ailelerin ve toplumun sağlığı için
uygulanır. Sloganı ”istediğin
zaman ve istediğin kadar çocuk sahibi olmaktır”. Daha fazla çocuk istemeyen
ailelere doğum kontrolü uygulamanın yanında, çocuk sahibi olamayan (kısırlık)
çiftlerin çocuk sahibi olmaları için yapılan tıbbi girişimler de (tüp bebek vb.)
aile planlaması kavramının içindedir.

ü Doğum kontrolü daha
fazla çocuk sahibi olmak istemeyen ailelere (erkek ve kadına) gebeliği önleyici
yöntemlerin uygulanmasıdır.

ü Aralıklı doğum, art
arda doğan bebekler arasındaki yaş farkının 2 yıldan kısa olduğu durumlarda
annenin ve doğan çocukların sağlıkları olumsuz etkilenir. O nedenle,
gebeliklerin arasını en az 2 yıl (daha iyisi 3 yıl) açmak sağlık
açısından bir gerekliliktir. Bunun yolu, gebeliği önleyici yöntemlerinin
uygulanmasıdır.

ü Doğumların uygun yaş aralığı olan 20-34 yaş aralığında
gerçekleşmesi,
anne ve bebek sağlığının riske atılmaması açısından önem taşır. 20 yaşın
altındaki gebeliklerde
gebelik tansiyonu, prematürite ve enfeksiyon riskleri
daha yüksektir. 35 yaş ve üzeri (ileri anne yaşı) gebeliklerde bebeğin kromozom
anomalileri, doğum komplikasyonları ve annenin sağlık sorunları gibi riskler
artar.

4.  NÜFUSLA İLGİLİ (Demografik) ÖLÇÜTLER

Bu konuda çok sayıda ölçüt (gösterge)
vardır. Başlıcaları şunlardır:

ü Kaba doğum hızı: Bir
yılda, 1000 nüfusa karşılık kaç canlı bebeğin doğduğunu ifade eder.

ü Kaba ölüm hızı: Bir
yılda, 1000 nüfus içinden kaç kişinin öldüğünü ifade eder.

ü Nüfus artış hızı: Kaba
doğum ve kaba ölüm hızları arasındaki farktır.

ü Toplam doğurganlık hızı: Bir ülkedeki kadınların doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaşları
arasında, yani doğurganlık döneminin sonuna (menopoz) kadar doğurduğu ortalama
çocuk sayısını ifade etmektedir.

ü Bağımlı nüfus oranı: Çalışanların ürettiklerini tüketen, yani üretken olmadıkları varsayılan
0-14 yaş grubu ile 65 yaş üzerindeki nüfusun toplam nüfusa oranıdır. Sık
kullanılan bir ölçüt olmakla birlikte 65 yaş üzerindekilerin üretmediğini
varsaymak yanlıştır.

 

5.  TÜRKİYE ve DİĞER ÜLKELER

Ülkemizin nüfus yapısını değerlendirirken diğer ülkelerle
olan benzerlikleri ve farklılıkları incelemek uygun olacaktır.

Şekil 1: Cumhuriyet Tarihi Boyunca Doğum Oranları

Avrupa
Birliği ülkelerindeki ortalama toplam doğurganlık hızı 2022 yılında 1,46 idi.
Ülkemizdeki doğurganlık hızları AB ülkelerine halen biraz daha yüksek olmakla
birlikte Türkiye’nin nüfus yapısı giderek AB ülkelerine benzemektedir.

Şekil 2: Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’de Toplam
Doğurganlık Hızı-2022

metin, çizgi, öykü gelişim çizgisi; kumpas; grafiğini çıkarma, diyagram içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

 

 

 

 

 

Şekil 3: Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’de Kaba Doğum
Hızı-2022

metin, çizgi, paralel, öykü gelişim çizgisi; kumpas; grafiğini çıkarma içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

 

Şekil 4: Kadınların En Az ve En Çok Çocuk Sahibi Olduğu
Ülkeler

metin, ekran görüntüsü, çizgi, yazı tipi içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu metin, ekran görüntüsü, yazı tipi, sayı, numara içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 5: Türkiye ve AB Ülkelerindeki
Nüfus Yapısı

 

 

 

 

Türkiye ve AB ülkelerinin 0-14 yaş
nüfusu projeksiyonu (%)

 

 

 

Türkiye ve AB ülkelerinin 15-64 yaş
nüfusu projeksiyonu (%)

 

 

 

Türkiye ve AB ülkelerinin 65 + yaş
nüfusu projeksiyonu (%)

 

 

6.  NÜFUS ÖZELLİKLERİ AÇISINDAN NÜFUS
PİRAMİDİ

Nüfus
piramidi nüfusun yaş ve cinsiyet yapısını göstermekle kalmaz, o ülkenin sosyal
ve ekonomik kalkınmışlığı, doğurganlık durumu, hastalık ve ölüm nedenleri
hakkında da ipuçları verir.

 

Şekil 6: Nüfus Piramidi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 7: Türkiye’nin Yıllara Göre Nüfus Piramidi

 

Yıl
1935

Pronatalist politika uygulanıyor

Gelişmekte
olan ülke görünümü

Yıl
1960

Pronatalist politika uygulanıyor

Gelişmekte
olan ülke görünümü

Yıl
2000

Antinatalist politika uygulanıyor

Gelişmiş
ülke görünümüne yaklaşılmış

Yıl
2023

Antinatalist politika uygulanıyor

Gelişmiş
ülke görünümü

 

7.  TÜRKİYE’NİN GÜNÜMÜZDEKİ ve GELECEKTEKİ NÜFUSU

Geçmiş
yıllarda ülkemizde nüfus sayımları ev ziyaretleriyle (kadastro yöntemiyle) yapılırken
günümüzde adrese dayalı olarak kayıtlardan yapılmaktadır. Ülkemizin nüfusu ilk
nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 13.648.270 idi. Nüfusumuz ilk sayımdan
buyana 6 kattan daha fazla artarak 2024 yılında 85.664.994’e yükseldi. Nüfuzumuzun
2100 yılında 100 milyona erişebileceği tahmin edilmektedir. (Şekil 7)

TÜRKİYE’NİN 2024 YILI NÜFUSU

(Adrese dayalı nüfus – TÜİK)

Nüfus: 85.
664. 944

Erkek: %50,02; Kadın:
%49,98

Nüfus artış hızı: Binde 3,4

Kent nüfusu: %93,4; Kır nüfusu: %6,6

Ortanca yaş: 34,4

0-14 Yaş (Çocuklar): %20,9

15-64 Yaş (Çalışanlar): %68,4

65 yaş üzeri (Yaşlılar):
%10,6

Bağımlılık oranı: %46,1

 

 

Şekil 7: Türkiye’nin Nüfus Projeksiyonlari

Tahminlere
göre Türkiye’nin nüfusu günümüzden yaklaşık 50 yıl kadar sonra 100 milyon
dolayına erişecek; yaşlı nüfus artacak ve çocuk nüfus azalacak. Ancak,
gelecekte çalışan nüfusun (15-64 yaş) toplam nüfus içindeki yüzdesi
değişmeyecek. (Bkz. Şekil 8).

Şekil 8: Türkiye’nin 1940 – 2080 Yılları Arasındaki Nüfus
Yapısı

 

 

8.  HOŞNUTSUZLUKLAR

Hükümetimiz başta olmak
üzere bazı çevreler ülkemizdeki nüfus değişikliğinden endişe duymaktadır. Bu
görüş şöyle ifade edilmektedir:

·       
Gelecekte çalışan
nüfusun yetersiz kalacağı düşünülmektedir

·       
Etnik gruplar arasındaki
nüfus dengesinin bozulacağı endişesi vardır

·       
Nüfusun azalmasının bir
beka sorunu olduğu görüşündedirler

·       
Güçlü Türkiye için genç
bir nüfusa sahip olunması savunulmaktadır

 

Dolayısıyla, genç bir nüfus için doğum hızının
yükseltilmesi ve kadının toplumdaki geleneksel rolünün güçlenmesi arzulanmaktadır.

 

9.  NÜFUS POLİTİKALARI KURULU

 

Söz konusu endişelerden yola çıkarak
25 Aralık 2024 tarihinde 172 sayılı NÜFUS POLİTİKALARI KURULU HAKKINDA
CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ
yayımlandı.

 

Kararnamede Aile ve Sosyal Hizmetler
Bakanlığı bünyesinde kurulan “Nüfus Politikaları Kurulunun” temel görevi şöyle
tanımlandı:

 

Demografik yapıda meydana gelen değişimler
ile

doğurganlık oranının azalmasına neden olan faktörleri
ve

bunların ortaya çıkardığı sonuçları kapsamlı olarak
incelemek

ve gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak.

 

Yani, Kararnameyle kurulan kurul
kararlarında bağımsız bırakılmamış, nüfusu arttırıcı, doğumları teşvik edici
önlemler almakla görevlendirilmiştir.

 

Nitekim, erken evlenmeyi ve
doğumları teşvik edici kararlar alınmaya başlanmıştır. (Evleneceklere
parasal destek; çocuk ödenekleri; doğum sonunda uzun
süreli izinler vb.)

 

 

10.                
KAYGILAR

 

Yukarıda
açıklanan eylemlerin işaret ettiği doğumları arttırıcı politikaya geçiş
girişimleri sağlık çevrelerindeki uzmanlar arasında bazı kaygılara neden
olmuştur:

1.    
1965 yılından bu yana
“bir insan hakkı olarak” büyük emeklerle ve başarıyla yürütülen ve ülkemiz için
son derece önemli olan antinatalist politika
terkedilebilir;

2.    
Doğumları teşvik
yaklaşımı sonucunda kadın ve çocukların sağlığı zarar görebilir;

3.    
Sağlıksız koşullarda
yapılacak düşükler ve anne ölümleri artabilir;

4.    
Kadının cinsel yaşamıyla
ilgili karar verme bağımsızlığı zarar görebilir;

5.    
Kadın haklarının ve
kadının toplum içindeki statüsü zarar görebilir;

6.    
İşsizlik, eğitimsizlik,
yoksulluk, eşitsizlik gibi sosyal sorunlar daha da artabilir.

Kısaca,
atılan bu adımda ülkemizde “pronatalist” politikaya
geri dönüleceği izlenimi vardır. Bu politikanın daha sonraki aşamalarında doğum
kontrolü uygulamalarının da kaldırılacağı ve Anayasamızın 41. maddesinde
belirtilen devletin aile planlaması hizmetlerini sunma görevinden
vazgeçileceğinden endişe edilmektedir. Oysa doğurganlığın düzenlenmesi/ aile
planlaması hizmetleri, bireylerin özgürce karar verip kendi
seçimlerine/tercihlerine bağlı uygulamalar olup sağlıklı olmanın da en önemli
koruyucu yönüdür.

 

11.                
ÇALIŞAN NÜFUS AZALACAK MI?

 

Nüfusu
arttırıcı politikanın temel gerekçesi olan gelecekte çalışan nüfusun azalacağı
ve yabancı işgücüne gerek duyulacağı endişesi geçerli değildir. Çalışan nüfus
oran olarak azalmayacağı gibi, sayısal olarak artacaktır.

Yapılan bilimsel tahminler ülkemizde doğum oranlarının
azalmasına karşın çalışan nüfus yüzdesinin değişmeyeceğini göstermektedir. Bağımlı
nüfus göreceli olarak sabit kalacaktır, ancak, bağımlı nüfus içindeki yaşlı
oranı artacak, çocuk oranı azalacaktır. (Bkz. Şekil 9)

Şekil 9: Çocuk, Çalışan
ve Yaşlı Oranları

İlgili resim Gelecek yıllarda Türkiye’de çalışan nüfus oranının azalacağı
endişesi bir yana, günümüzde ülkemizdeki çalışması gereken nüfusun (15-64 yaş)
tümünün çalışmadığı ve bu grupta içinde işsizlik oranının özellikle kadınlar
arasında
hayli yüksek olduğu bir gerçektir. Çalışan nüfusun azalacağı
konusundan endişe duymak yerine mevcut işsizlerin çalışır ve üretir duruma
getirilmelerini ve yaşlı nüfusun üretime katılmalarını sağlayıcı önlemler
alınmasının daha akılcı
olacağı açıktır. (Bkz. Şekil 10)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Şekil 10: Türkiye’de Yaş
ve Cinsiyet Gruplarına Göre

Çalışmakta Olan ve İşsiz
Nüfus

 

12.                
SIK ve ÇOK SAYIDA DOĞUM
(Aşırı doğurganlık) KADIN SAĞLIĞINI NASIL ETKİLER?

 

·       
Sık ve çok sayıda doğum
kadın vücudundaki mineral (demir, kalsiyum, çinko vb)
depolarının boşalmasına neden olur.

·       
Sık ve çok sayıda doğum
yapan kadınlarda anemi (demir eksikliği anemisi) ortaya çıkar.

·       
Sık gebe kalan
kadınlarda kalsiyum yetersizliği nedeniyle kemiklerde deformasyon, diş
kayıpları ve kemik erimesi – osteoporoz sıklığı
yüksektir.

·       
Sık ve çok sayıda doğum
yapan kadınlarda “annenin tükenmesi” tablosu gelişebilir

·       
Sık ve çok doğum yapan
kadınlarda rahim kasının yeterince kasılamamasına bağlı doğum sonu
durdurulamayan kanamalar (atoni) görülebilir. Ölümcül
olan bu durumun sonucu olarak rahmin cerrahi olarak çıkartılması bile gerekebilir.

·       
Çok doğum yapan
kadınların sezaryen ameliyatıyla doğum yapma oranları yüksektir.

·       
Sık gebe kalan
kadınların iç organlarında ve derilerinde hücresel yaşlanmalar görülür.

·       
Kadınlar gebeliği
önleyici / doğum kontrolü hizmetlerine erişemez ve alamazlarsa, istemedikleri
halde gebe kalıp gebeliklerini sonlandırmak için sağlıksız yöntemlere başvurabilir
ve yaşamlarını kaybedebilirler.

 

13.                
SIK ve ÇOK SAYIDA DOĞUM ÇOCUKLARIN
SAĞLIĞINI NASIL ETKİLER?

 

·       
Sık ve çok sayıda doğum
yapan kadınların “premature(erken ve 2500 gr altında doğum) ve gebelik sürelerine göre “düşük
ağırlıklı bebek” (2500 gr altında) doğurma
riskleri yüksektir.

·       
Çok çocuklu ailelerdeki
çocuklarda “malnütrisyon” (beslenme bozukluğu) diğer ailelere göre daha
sıktır.

·       
Çok çocuklu ailelerde
çocuklarda ishal, zatürre ve bulaşıcı hastalıklar daha sık görülür.

·       
İki yıldan daha kısa
aralıklarla doğum yapılan ailelerde bebek ölüm hızı daha seyrek doğum yapılan
ailelerden yüksektir.

·       
Çok çocuklu ailelerde
geçim, eğitim, konut, beslenme gibi sağlığı bozan sosyal sorunlar daha sıktır;
bu aileler arasında sokak çocukları, çalışan çocuklar, çocuk gelinler,
uyuşturucu, kumar, tütün alışkanlıkları ve şiddet olayları daha yaygındır.

 

14.           
ÇOK SAYIDA DOĞUM
SOSYAL DURUMU NASIL ETKİLER?

Ülkelerin
sosyal kalkınmışlığının üç göstergesi vardır:

·       
Toplumun eğitim durumu

·       
Toplumun sağlık düzeyi

·       
Kadının sosyal statüsü

Çok
sayıda ve sık aralıkla olan doğumlar (aşırı doğurganlık) sosyal durumu
da olumsuz etkileyen faktörlerden biridir. Doğumların fazla olduğu ülkelerde,

·       
Toplumun genelinde
eğitim düzeyi düşüktür.

·       
Özellikle kadınların
eğitim düzeyi düşüktür.

·       
İç ve dış göç oranları
yüksektir.

·       
Hızlı ve çarpık
kentleşme görülür.

·       
Genel toplumda işsizlik
oranı yüksektir.

·       
Toplumsal cinsiyet
ayrımcılığı vardır.

·       
Özellikle kadınlar
arasında işsizlik oranı yüksektir.

·       
Kadınların üreme
konusunda karar verme özgürlükleri sınırlıdır.

·       
Kadınların çalışma
özgürlükleri sınırlandırılmıştır.

·       
Sağlık kuruluşlarının
“sağlıklı gebelik ve güvenli doğum hizmetleri sunumu kapasitesi” aşırı
doğurganlığa sahip kadınların çoğunlukta olduğu topluluklarda yetersiz kalır,
kadının kadın sağlığı hizmetlerinden faydalanma durumu nicelik ve nitelik
açıdan azalır.

·       
Özetle, çok sayıda ve
sık aralıkla doğuran kadınlar insan haklarının çoğundan eşit şekilde
yararlanamazlar.

 

15. GEBELİĞİ TEŞVİK DOĞUMLARI ARTTIRIR MI?

 

HAYIR !

Türkiye’de
ailelerin az çocuk sahibi olmaları uzun yıllardan beri bir davranış modeli (norm,
kural, ölçü)
olmuştur. Bu davranışı değiştirmek ve toplumu yıllar öncesine
döndürmek mümkün değildir.

Ülkemizde,

·       
Hem kadınlarda hem
erkeklerde evlenme yaşı ortalaması yükselmiştir;

·       
Ergenlik dönemi
evlilikleri çok azalmıştır (erken yaşta ve zorla evlendirmeler);

·       
İlk gebelik yaşı
ortalaması yükselmiştir;

·       
Kentleşme oranı
yükselmiştir ve kentli toplum az doğum yapmayı tercih etmektedir;

·       
Ekonomik zorluklar az
çocuk sahibi olmayı zorlamaktadır;

·       
Kadınların eğitim
durumlarının ve çalışmaya katılma oranlarının yükselmesi az çocuk sahibi olmayı
teşvik etmektedir.

 

Birleşmiş Milletler
Dünya Nüfus Fonu (UNFPA) 2024 yılı raporunda nüfusla ilgili kaygıların yaygın
olduğu ülkelerde nüfusu arttırıcı politikaların genellikle etkisiz olduğu, buna
karşılık, kadın haklarının zarar gördüğü belirtilmektedir.

 

16. AİLE PLANLAMASI HİZMETİ VERİLMESİ GEREKEN ÖNCELİKLİ
VE RİSKLİ GRUPLAR

Bazı çiftlerin aile planlaması
uygulamalarında tıbbi zorunluluklar vardır. Aile planlamasında öncelik
verilmesi gerekenler (Risk altındakiler) şunlardır:

      Gebelik aralığı iki yıldan kısa olanlar

      Doğum sayısı 5 ve daha fazla olanlar

      Yaşı 35 ve üzerinde olanlar

      Yaşı 18 ve altında olanlar

      Boyu 150 cm altında olanlar

      Sistemik hastalığı olanlar (diyabet, kalp hastalığı, kansızlık vb.)

      Doğum kanalı (pelvik) darlığı, deformitesi olanlar

      Daha önce güç doğum, düşük, toksemi, eklampsi
gibi öyküsü olanlar

      Ruhsal olarak gebeliğe ve anneliğe hazır olmayanlar

      Evli olmayan, ama aktif cinsel yaşamı olanlar

      Daha fazla çocuk istemeyenler

      Göçerler, göçebeler, sığınmacılar

 

 

 

 

Hekimin antibiyotik
ya da aşı uygulaması gibi doğum kontrolü uygulaması da bir sağlık hizmetidir.
Her üçü de TEMEL SAĞLIK HİZMETİDİR.

 

17. DOĞUM KONTROLU
UYGULAYAN AİLELER

 

      2018 yılında yapılan Türkiye Nüfus ve Sağlık
Araştırmasında (TNSA) ailelerin %70 kadarının herhangi bir doğum kontrolü
uyguladığı anlaşıldı;

      Ancak, etkili yöntem kullananlar %50, geleneksel –
etkisiz yöntem kullananlar %20 oranındadır;

     
Yani ailelerin %20
kadarı doğum kontrolü uygulamaya karar vermiştir, fakat seçtikleri yöntem
etkisizdir (geri çekme; takvim; lavaj vb);

      Bu nedenle, istemeden gebe kalma ve istemli düşükler
fazladır;

Ülkemizdeki temel strateji,
etkisiz yöntem kullananları

etkili yöntem kullanır
duruma getirmektir.

 

 

Şekil 11: Türkiye’de doğum kontrolü uygulama durumu (Oranlar yaklaşıktır)

 

NOT: Gebelikte rahim
tahliyesi
(küretaj) bir aile planlaması yöntemi değildir. Ancak, tıbbi
nedenlerle ya da istemeden gebe kalanların sağlıksız ve riskli yöntemlerle
düşük yapmalarını önleme açısından yaşamsal önemi vardır. Ülkemizde rahim
tahliyesinin bazı kurallar çerçevesinde serbest olması çağdaş bir uygulamadır.

 

18. ÖNEMLİ BAZI SAPTAMALAR

      Geçmişteki yüksek doğurganlık nedeniyle halen genç bir
nüfus yapısına sahibiz.

      Ancak, 2040’lı yıllardan başlayarak yaşlı toplum
olacağız.

      2050 yılında nüfus artışı duracak.

      Çalışan nüfus 2050 yılında da yeterli olacak, hatta
sayısal olarak artacak.

      Kaçınılmaz olarak yaşlı nüfus hem sayı hem de yüzde
olarak artacak.

     
Bağımlı nüfus yüzdesi
aynı kalacak, fakat niteliği değişecek (0-14 yaş azalırken, 65+ yaş grubu
artacak).

      Doğum sayısını arttırmaya çabalamak boşunadır, az sayıda çocuk
sahibi olmak norm haline gelmiştir.

      Önemli olan kalabalık değil, nitelikli nüfustur.

      Kronik hastalık sorunları artmakla birlikte, kadın, anne
ve çocuk sağlığı sorunları gündemde olmayı sürdürecektir.

 

Endişe edilecek bir durum
yoktur.

Ama giderek yaşlanan toplumumuz
için hazırlıklı olmak gerekir.

Yapılması gerekenler vardır

 

 

 

19. NELER
YAPILMALI?

Türkiye’nin nüfusu kaçınılmaz olarak yaşlanacaktır,
esasen bu bir ülke için “olumlu bir durumdur ve halk sağlığı uygulamalarının
başarısını gösterir”.

Nüfusu arttırmak için değil, yaşlanan toplumun
sorunlarına hazırlanmak daha hakça ve daha akılcıdır.

ü Yaşlıları üretime katacak politikalar geliştirilmelidir,
örneğin aktif yaşlanma.

ü “Kronik hasta yönetimi” modeli uygulanmalıdır (Hastanın
kendi bakımını üstlenmesi).

ü Çalışan nüfusun eğitimine önem verilmelidir.

ü Sağlık çalışanlarının nicelik ve nitelik planlaması
yapılmalıdır (geriatrist, onkolog, evde bakım
elemanı eğitimi gibi)

ü Parasal kaynak ve harcama planlaması yapılmalıdır.

ü Kadının statüsünü iyileştirici planlamalar yapılmalı,
toplumsal cinsiyet ayrımcılığıyla yalnızca sözde değil, eylemlerle de mücadele
edilmelidir.

ü Halkın sağlık eğitimine önem verilmelidir.

ü Sağlıklı kentler projesi canlandırılmalıdır.

ü Şu konularda sürekli veri toplanmalı ya da periyodik
araştırmalar yapılmalıdır:

o  
Demografik gelişmeler

o   Aile planlaması uygulamaları

o   Anne ölümleri ve nedenleri

o   İsteyerek, kendiliğinden ve de septik abortuslar
(düşükler)

o   Toplumsal cinsiyet eşitliği ve ayırımcılığının duyarlı
göstergelerle izlenmesi

o   Hastalık yükü nedenleri

o   Sağlık hizmetlerini kullanım oranları ve yerleri

o  
Sağlık harcamaları (koruyucu;
tedavi edici, kamu cepten ödemeler vb)

 

 

20. SONSÖZ

 

     
Nüfus politikası isterse
pronatalist olsun, aile planlaması (doğurganlığın
kontrol edilmesi, aralıklı doğum vb.)
engellenemez.

 

     
Çünkü aile planlamasının
da içinde olduğu cinsel ve üreme sağlığı;

      İnsan hakkıdır,

      Sağlık hakkıdır,

      Aile hakkıdır,

      Kadın hakkıdır,

      Bir tıbbi hizmettir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Doğurganlık, kadın ve erkek bireylerin özgürce karar
verecekleri bir konudur / insan haklarındandır ve bu haklarına / özgürlüklerine
müdahale edilmemelidir.

 

 

 

 

 

·     
Türkiye’nin nüfusu 100 milyon dolayına erişecek.

·     
Asıl düşünülmesi gereken, bu nüfusun yol açacağı medikal
ve sosyal sorunlar olmalıdır.

 

 

 

 

 

Hedef,
genç ve kalabalık değil,

nitelikli ve sağlıklı nüfus olmalıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR:

World Health Organization.
WHO called to return to the
Declaration of Alma-Ata. International conference on primary health care. 1978. Erişim adresi:
https://www.who.int/teams/social-determinants-of-health/declaration-of-alma-ata erişim tarihi:
11.05.2025

United Nations Populations Fund
(UNFPA).
Sexual & reproductive health. Erişim
adresi:
https://www.unfpa.org/sexual-reproductive-health

United Naitons Populations
Fund (UNFPA).
Reproductive
Rights and Human Rights: A Handbook for National Human Rights Institutions.
2014.
Erişim adresi: https://www.unfpa.org/sites/default/files/pub-pdf/NHRIHandbook.pdf erişim tarihi: 11.05.2025

Öztek Z. Halk Sağlığı Kuramlar ve Uygulamalar. 2020.

HASUDER. SSYV. Nüfus Politikaları Ve Üreme Hakları
Çalıştayı Sonuç Bildirgesi. 2025. Ankara. Erişim adresi:
https://www.halksagligiokulu.org/Kitap/DownloadEBook/b137460f-d2b6-ab53-afbc-3a18df303581 erişim tarihi: 11.05.2025.